17 Nisan 2017 Pazartesi

VEDA - DİĞER VERSİYON ilk kısım



 Kapı çaldığında masaya bir bakış attı. Her şey hazırdı. Kapıya doğru yürürken, önceki geceye göre daha az yorgun olmasını dilediği kocasını karşılamak için yüzüne gülümsemeyi yerleştirdi. 
"Hoş geldin, hayatım." 
"Hoş buldum, canım. Mis gibi kokular geliyor." 
"Duş için beş dakikan var." 
"Giyinmek için?" 
"Hiç yok." 
Murat, karısının cümlesinden sonra çapkın bakışlarla elindeki çantayı bırakıp beline sarıldı. "Duşun beş dakikasını biraz uzatsak, birlikte duşa girsek?" 
Hülya gülerek baktı, biri mavi, biri kahverengi olan gözlere. "Sonra yemeğime 'çok kuru olmuş, tadı tuhaf' demediğin sürece sorun yok." 
"Bugün takvime uygun günlerden mi?" 
Hülya, bir anda az önceki havasından sıyrıldığını hissetti.  
"Takvime dikkat etmeyi bıraktığımızı sanıyordum. Biraz oluruna bırakacaktık." 
"Özür dilerim canım, kötü bir gündü ve bir anda ağzımdan kaçtı." 
Murat, ünü hızla yayılan, büyük davaların aranılan avukatı, bir anda ağzından hiçbir şeyi kaçırmazdı. Hülya, onun özür mahiyetinde kullandığı cümlesinin samimi olmadığını biliyordu. Olayı uzatıp tatlarını kaçırmak yerine, "Duşa git, sonra bakarız." dedi. Yemek, yemekte ve sonrasında alınan bir iki kadeh içki, az önceki havalarını geri getirebilirdi.  
Üç yıllık evliliklerinin ilk yılında bebek istememişlerdi. İkinci yıl karar verdiklerinde ise her ay umutla beklemiş, her seferinde hayal kırıklığı yaşamışlardı. Son bir yılda ise tüp bebek için çabalamışlar, ilk iki deneme de başarısız kalınca kendi haline bırakmayı konuşmuşlardı.  
Hülya'nın ilk evliliğinde düşükle sonuçlanan bir hamileliği olduğu için Murat hep kendisini suçlamaya başlamış, hayal kırıklığı ile sonuçlanan regl dönemlerinde boşanmaktan bahseder olmuştu. Hülya'nın sevgi sözcükleri bile o tartışma ortamlarını yatıştırmaktan uzaktı. Bir evliliğin çocuk olup olmamasına bağlı olmasını kabul edemiyordu. Murat ise her seferinde onun anne olma hakkını elinden aldığını düşündüğünü söylüyordu. Aldığı yanıt, onun çocuğunu doğurmadıktan sonra anne olmayı istemediği oluyor, konu bir sonraki tartışmaya kadar rafa kalkıyordu.  
Yemeğe oturduklarında aralarındaki sessizlik uzamaya başlamadan Hülya gününü sordu. Hukuk bilgisi kocasının anlattıklarından öteye geçmediği için onun da üstünkörü yanıtlarını dinliyor, bazen savcı ya da hakimle olan konuşmalarını aktarırken yaptığı şakalarla ağır ceza davalarının bile eğlenceli yanlarını gösteriyordu.  
"Bu dava berbat ilerliyor." 
İlk kez böyle bir cümle duymuştu kocasından. "Bu bahsettiğin arkadaşının oğlunun cinayet davası değil mi? Nefsi müdafaa olduğunu ben bile anlıyorum. Nasıl berbat gidebilir?" 
"Ölen, bir mafyanın oğlu ise nefsi müdafaa ile alınacak küçük bir ceza, hatta beraat karşı tarafı mutlu etmez. Onlar kasıtlı adam öldürme olarak karar çıkmasını istiyor." 
"Ertelendi mi?" 
"Evet, iki ay sonraya." 
"Tutukluluk?" 
"Devam ediyor. Emin ile Semahat'ın yüzlerindeki hayal kırıklığını görmen lazım. Keşke başkası savunsaydı. Belki şimdiye kadar çıkmasını sağlardı." 
"Bu davayı senden daha iyi savunacak birini tanıyor musun?" 
"Hayır." 
"O zaman kendini suçlamaktan vazgeç. Bu davaların ne kadar uzun sürdüğünü hepimiz biliyoruz. Gerçek suç ve suçlu hak ettiğini almalı. " 
"Umarım, umarım alır canım." Sesindeki bıkkınlık, yemeği ile oynaması Hülya'yı üzmüştü. Yerinden kalkıp karşısında oturan adamın arkasına geçip boynuna sarıldı. Yanağına kondurduğu küçük öpücükten sonra, Murat da başını biraz çevirip ikincisini dudakları ile karşılamıştı. Kulak memesini dudaklarının arasına alıp hafifçe ısırdıktan sonra, "Doymadın mı daha?" diye sordu.  
"Tok karnına egzersiz zorlamasın bizi?" 
"O kadar çok yemedik ve biraz yavaştan alırız." 
"İşte bu teklifi çok sevdim."  
Masayı olduğu gibi bırakıp kendisini elinden tutup sürükleyen kocası ile yatak odasına giderken, hayatlarının kısa sürede düzene gireceğini düşünüyordu.  

*****  

Murat, elindeki mektuba şaşkınlıkla bakıyordu.  Daha önce de defalarca tehdit telefonları, mektupları almıştı. Hiç birini önemsememiş, hakkaniyetle hareket ettiği, adaletten şaşmadığı sürece o tehditlerin sadece kişilerin kendi haksızlıklarını ortaya serdiğini düşünmüştü. Elindeki mektup ise ilk kez içinde bir yerlerde korku hissetmesine neden olmuştu. Mafyanın oğlunun davasından ayrılması için uyarılıyordu. Ne ilkti ne son olacaktı ama yine de hissettiği korkuyu açıklayamayacağını biliyordu. Ortağı ile konuşmayı düşündü. Sonra bu tehdidin eyleme dönüşmediği  göz önüne alındığında polisin bile bir şey yapmayacağını bildiği için vazgeçti.  
Hülya'nın da dikkatli olmasını isteyecekti. Korkutmadan söylemesi lazımdı. Önünde davayı sonuçlandıracak delilleri kendisine ulaştıracağını söyleyen birinin numarası vardı. Biran önce elindeki delilleri vermesini sağlamalıydı. Tahmini para karşılığı satacağı yönünde olduğundan önce arkadaşı ile konuşması, ne kadar ödeyebileceğini öğrenmesi gerekiyordu. Eğer kısa sürede hallederlerse bir sonraki celsede bunları sunacak, belki bir celse daha inceleme için geçecekti. Karşı deliller yaratılırsa belki üç dört celse daha sürerdi. Yine de elde delil olursa davayı tutuksuz yargılamaya çevirtmesi mümkün olabilirdi. Bu deliller ne kadar önemliydi anlaması için eline telefonunu aldı. İlk iş arkadaşını aradı.   

*****  

Hülya,  yeni bir hayal kırıklığı ile güne başlamıştı. Oluruna bırakmış olsalar da her ay gecikme umuyor, belirtileri hissettiğinde ilk hayal kırıklığını yaşasa da regl olana kadar umudunu koruyordu. Evliliklerinin ikinci yılında hep kocası gibi farklı göz renkleri olan bir erkek çocuğu olsun istemişti. İlk tanıştıklarında çok çekici gelmişti o gözlerin farklılığı. Arkadaşlarının 'ürkmüyor musun' demelerine gülmüş, aksine o gözlerin ikisinin de aynı aşkla baktığını sadece hayatına daha fazla renk kattığını söylemişti. Şimdiye kadar istediği olmamıştı. Bebek umudunu bir sonraki aya erteleyerek işine geri döndü.  
Öğlen yemeğine çıktığında bir başka sürpriz ile burun buruna gelmişti. Eski eşi Kemal ile aynı lokantada yemek yiyorlardı. Görmezden gelerek yemeğine devam etti. Başını kaldırdığı takdirde görmesi kaçınılmazdı. O yüzden sadece yemeğine odaklandı. Canı bir şeyler yemeği istemese de ağrı kesici almak için zorunluydu.  
İkinci yemeğine başlarken birisinin masanın yanına geldiğini ve öylece durduğunu görüp başını kaldırdı. Kemal, gülümseyerek bakıyordu.  
"Benzetiyor muyum dedim? Nasılsın Hülya?" 
Şaşırmış gibi yapıp elini uzattı. Kibarca tokalaşırken o da gülümsedi. "İyiyim, sen nasılsın?" 
"Ben de iyiyim. Bu tarafta işim vardı. Büyük şans seni görmek. Çok iyi gözüküyorsun. Eşin nasıl?" 
"Teşekkür ederim, iyi o da." 
"Selam söyle demek tuhaf olacak. Yine de şanslı adam olduğunu söylediğimi iletebilirsin." 
Kemal, onunla flört mü ediyordu? Yoksa her zamanki neşeli tavrını mı sergilemeye çalışıyordu? "Biliyor." demekle yetinde Hülya.  
Kemal ile ayrılıkları olaysız gerçekleşmişti. Genç yaşta evlenmişler, bir süre sonra aşk sandıkları duyguların bittiğini, aynı evde yaşayan iki arkadaşa dönüştüklerini anlamışlardı. Tek celsede biten evlilik ile ilgili kötü anıları yoktu. Tek sorun Murat'ın arada kıskançlık yapmasıydı.  
Bu öğlen görüştüklerini söylerse yine kavga edeceklerini düşünüyordu. Saklar, Murat da bir şekilde öğrenirse daha büyük kavga edeceklerinden emindi. Akşam keyfi yerinde olursa anlatırdı. Bu aralar, çok yorgun ve sinirli geliyordu eve.  
Kolları dolu eve geldiğinde kocasının ondan önce geldiğini görüp şaşırdı. Çalışma odasından klavyenin sesleri geliyordu. Kapıdan başını uzatıp, "Erkencisin aşkım." dedi.  
Murat, ne düşündüğü anlaşılmayan yüz ifadesi ile ona bakıp, "Büroda çalışamadım. Evimin sakinliğini aradım. Canım, rica etsem bir kahve verir misin? Yemek yapmaya da uğraşma, bir şeyler isteriz eve. Zaten çok işim var." 
"Tamam, kahveni vereyim, yemeği sonra düşünürüz." 
Ne regl olduğunu, ne de Kemal ile görüştüğünü söyleyeceği bir ruh halinde değildi kocası. Üstünü değişip ikisi için de kahve hazırladı. Murat'ın kahvesini verdikten sonra kendisi de oturma odasına geçip tv koltuğuna oturup ayaklarını da uzattı. Televizyonda ne var diye boş boş bakıp, müzik kanallarından birinde karar kıldı. Ağrısı vardı. Kucağına bastırdığı yastık ile kıvrılmıştı koltukta. Kahveyi yarılamadan uykuya dalmıştı.  
"Uyan hadi, her yerin tutulacak burada." 
"Saat kaç?" 
"Dokuz oluyor. Aç mısın?" 
"Pek sayılmaz. Sen?" 
"Ben de değilim. Hülya..." 
"Efendim?" 
"Sana bir şey söyleyeceğim ama panikleme." 
"Ne? Ne söyleyeceksin?" 
"Bu davadan çekilmemi istiyorlar." 
"Kim istiyor?" 
"Karşı taraf." 
"Nereden biliyorsun? Seni tehdit mi ettiler?" 
"Evet, isimsiz bir mektup geldi bugün." 
Hülya, kocasının mavi-kahverengi gözlerine uzun uzun baktı. O gözlerde korku aradı. Yoktu. Sadece tedirgindi. Ki artık kendisi de tedirgin olmuştu. Kocasına bir şey olursa...   
"Ciddi olduklarını düşünüyor musun?" 
"Adamın oğlu öldürüldü. Öldüren nefsi müdafaaydı diyor ve ben de öyle olduğuna inanıyorum. Bu durumda ceza almazsa bana bir gözdağı verilebilir. Çok ileri gideceklerini sanmam." 
"Nasıl sanmazsın? Bir sürü filmde mafyanın nasıl çalıştığını izliyoruz." 
"Bak sen dedin, film onlar. Ayrıca ben de sen de çok dikkat edeceğiz." 
"Ya tehditler artarsa? Eğer artarsa, eğer sana bir şey olursa... Murat, bırak bu davayı. " Bir an sustu. Sonra içini çekerek, kendisine sessizce bakan kocasına, "Bırakma. Bir mafya pisliği yüzünden masum birisinin hak ettiğinden çok hapis yatmasını da anne, babasının üzülmesini de istemem. Tamam çok dikkat et. Gerekirse koruma tut kendine. Ama bu işi bırakma." Dedi. Korkusu devam etse de mantığı galip gelmişti.   
"İşte benim karım. Merak etme canım. Çok dikkat edeceğim." Murat, Hülya'ya sarılıp derin derin öpmeye başlamıştı. O öpüşlerin nereye gideceğini tahmin eden Hülya, mutsuz bir sesle, "Murat, regl oldum." Dediğinde, kocasının yüzünde küçük bir gülümseme ile "Uyuduğunu görünce anlamıştım. Ne yapalım, bitene kadar özlemeye devam." demesi içini rahatlatmıştı.   
Yine de gözlerinde hayal kırıklığı aramıştı. Gerçekten bir süre hayatı akışına bıraktığını anlayınca o da gülümsedi. Sonra aklına Kemal geldi.  
"Bugün öğlen, bizim sık gittiğimiz bir lokantada Kemal'i gördüm. Hem tuhaf olacak dedi, hem de sana selam söyledi." 
"Ne işi varmış orada? Senin orada yediğini biliyor mu?" Adını duyar duymaz içinde büyük bir kıskançlık hissetmişti. Ayrılmalarının üzerinden uzun yıllar geçse de eski kocasını kıskanmaktan kendini alamıyordu.  
"Sanmam. Bence rastlantıydı. Fakat bundan sonra sık görebilirim. Çünkü şirket ile çalışma ihtimali varmış. " Murat'ın yüzündeki ifade değişmişti. Kemal'in ayrılıktan pişman olduğunu tahmin ediyordu. Tanışmaları ve evlilikleri süresince bu üçüncü karşılaşmasıydı Hülya'nın eski kocası ile. Rastlantı denmeyecek kadar çoktu bu rakam. Şimdi bir de onun şirketi ile çalışma ihtimali vardı demek! Az önce hissettiği kıskançlığın sönmüş volkanın ilk dumanları olduğunu, asıl patlamanın şimdi yaşandığını anlıyordu. Karısının yüzüne baktığında onun da merakla kendisine baktığını görüp aklındaki tüm kötü düşünceleri kovaladı.  
"İşini yapma ihtimaliniz var mı?" Sesi tahmininden sakin çıkmıştı.  
"Hiç bilmiyorum. Çalışacağı ekip ile konuşmadım." 
"Senin ekibinle çalışmayacak yani?" 
"Hayır, zaten o öyle bir talepte bulunsa da ben kabul etmezdim. Etik olmaz." 
"Etik mi olmaz? Sadece etik mi olmaz? Ne yani aslında çalışmak ister miydin?" 
"Hayır istemezdim. Gerçi bu sorunun ardında gerçek sorunun ne olduğunu merak ediyorum. Sonuçta avukat olan sensin ve ben şu an kendimi savunuyormuş gibi hissediyorum. Bu olaylarda zerre suçu olmayan birinin savunmak zorunda kaldığında neler hissettiğini anlamak hiç hoşuma gitmedi." 
Murat, onun sinirlendiğini anlayınca alttan almaya karar verdi. "Sadece kıskanç bir kocan olduğunu anımsatayım sana. Bunun avukatlıkla ilgisi yok. Onun seni benden önce tanımış olmasına asla tahammül edemeyeceğim." 
"Ama o yanımda değil ve olamayacak. Saçma şeyler düşünme ve konuyu değiştirme. Önemli olan şu dava ve sen bana söz vereceksin, çok dikkatli olacaksın." 
"Söz, sen de dikkat edeceksin. Beni üzmeyeceksin." 
"Söz." 
Nihayet biraz daha normal nefes almaya başlayınca "Bir şeyler hazırlayayım mı? Ağrı kesici alacak mısın?" diye sorup yerinden kalktı.  
"Ağrı kesici almıştım, iyiyim. Peynir tabağı ve şarap mı hazırlayacaksın?" 
"Sonra da bir film. Nasılsa uyudun. Hemen uyumazsın değil mi?" 
"Hayır, şarap ve filme itirazım yok." 
"Sen filmi seç, ben tabakları hazırlıyorum." 

*****  

Murat, Kemal'in neden karısının yemek yediği yerde olduğunu merak ederek, berbat bir gece geçirmişti. Hülya'yı üzmek istemediği için konuyu kapatmış, karısı uyuduktan sonra uzun süre yatakta dönüp durmuştu.  
Bir bebek için çok çabalıyorlardı. Zamana bırakmak çok göreceli bir kavramdı. Hülya üzüldüğü için kendisi de üzülüyordu. Onun her ay hayal kırıklığı yaşaması ile biraz daha yıkılıyordu. Belli etmemek için verdiği çaba ile yorgun düşüyor, kırıcı olmamak için her hareketine, kelimesine dikkat ediyordu. Evinde huzurun kaçmasına izin vermemek için ikisi de azami dikkat sergiliyordu. Sonuçta hamile kalamama sebebi kendisiydi. Hülya'nın bu kadar üzülmesinin nedeni de kendisiydi. Oysa gittikleri doktorlar ikisinde de sorun olmadığını söylemiş, sonuç ise değişmemişti. Bir yerlerde bir sorun vardı. Belki sadece zamanlama sorunuydu. Saatten, takvimden bağımsız bir zamanlama sorunu... 
Aynı ana denk gelen Kemal ve dava tehdidi canını gerçekten çok sıkıyordu. Yeni delilin dava dosyasına girmesi ile olayların boyutu değişecekti. Acaba tehditlerin dozu artar mıydı? Sonuçta ölen çocuk, öldürme amacıyla saldırmış, kendini koruyan genç adam itince başını vurmuş ve kısa süre içinde ölmüştü. Tüm olayın gözüktüğü kamera kaydının elinde olduğunu söyleyen biri ile görüşecek, kaydı para karşılığı alacaktı. Kimsenin haberinin olmadığı bu delil ile davanın gidişi belirlenecekti. Aynı kişi görüntüleri daha yüksek bir paraya karşı tarafa satıp tüm delillerin yok olmasını sağlayabilirdi. Büyük ihtimalle hep görüntüyü alıp, hem de parasını vermeyeceklerini düşünmüş olmalıydı. Öldürülmek de alternatifler arasındaydı. İstediği meblağ da Emin'in ödeyebileceği bir rakam olunca sadece gün belirlemeleri kalmıştı geriye. Dava gününden önce halledeceklerinden emindi.  
Eğer bir tehdit telefonu ya da mektubu daha gelirse polisten koruma talep edecekti. Daha önce de büyük düşmanlar edinmişti. Tehditleri umursamamıştı. Mesleği biraz bunu gerektiriyordu. Eskiden olsa bu kadar üstünde düşünmezdi bile. Ama artık hayatında Hülya vardı ve onun canının yanması kabul edebileceği bir şey değildi.  
Tek derdi tehdit de değildi. Kemal ile olan evliliğinin onun için önemi olmadığını söylemesi yeterli gelmiyordu. Bazen gereksiz kıskançlık yaptığını düşünse de karısını seviyor ve kaybetmekten korkuyordu. Bir başka erkeğin onu elinden alması ihtimali aklını başından alıyordu. Bu kıskançlığın zamanla azalacağını sanmış, birlikte oldukları üç yıl içinde arttığını gördükçe kendine kızmıştı.  
Hülya, Kemal ile ilgili kendisini rahatsız edecek bir tutum içinde değildi. Aklını toparlamalı, dosya ile ilgilenip en kısa sürede davayı bitirmeliydi. Yastığını düzeltip karısına biraz daha yaklaşarak uzandı. Bir elini onun ince beline dolamak iyi gelmişti.  

*****  

Evdeki hesaplar çarşıya uymamıştı. Delili elden verip parayı nakit olarak almak isteyen adam, yurt dışına çıkmıştı. İşi gereği gittiği için herkesin eli kolu bağlanmıştı. Bu celseye yetişmeyecekti. Ele geçmemiş delili söz konusu etmek de mantıklı değildi. Ne olduğunu araştırma ihtimallerini göz ardı edemezdi. İki yeni şahit dinlenmiş, tutarsız ifadeleri yüzünden, savunma itiraz etmiş, hakim kararında değişiklik yapmamıştı. Yeni celse iki ay sonraya ertelenmişti.  
Murat, aynı gün masasında bulduğu yeni mektup ile yine düşüncelere daldı. Yeni gelen mektup da bir önceki kadar tehdit içeriyordu. Hayatını ortaya koyduğunu söyleyen mektup titreyen parmaklarının arasından düştü. Gitgide artan bu tehditleri polise ihbar etmesi en doğru hareketti. En azından savcılığa suç duyurusunda bulunması gerekiyordu. İyi de kimi suçlayacaktı? Davanın kimin davası olduğu, tehdidi aynı kişinin yaptığının ispatı olarak alınmazdı. Yine de ellerinde bir şikayet dilekçesinin bulunması iyiydi. 
Delilden bahsetmemiş olması şansıydı. Belki de çoktan kafasına sıkacaklardı bir yerlerde.  
Hemen dilekçeyi ve önceki mektubun da bir kopyasını hazırlayıp savcılığa gitti. En azından hukuki süreç başlamıştı. İşe yaramayacağını bilse de...  

*****  

Hülya, danışmadaki kızın araması ile ziyaretine gelen kişiden haberdar olmuştu. Kemal ne arıyordu yine orada? Bu ziyaretin amacının ne olduğunu anlaması için görüşmesi gerekiyordu. Huzursuzca yanıtladı telefondaki kızı. Mola alanı olarak kullandıkları yerde görüşecekti. Tek başına olduğu odasındansa, illa birilerinin olduğunu bildiği alanı tercih etmesi dedikoduları da engellemek içindi. 
"Niye odanda konuşmadık?" Kemal'in selamlaşma sonrası ilk sorusunun bu olması tam ondan beklenecek tavırdı.  
"Odam hem çok dağınık, hem de şu an kimsenin görmesini istemeyeceğim bir proje üzerinde çalışıyorum. Burası o yüzden en iyi seçim. Hayırdır, iş görüşmeniz sonuçlanmadı mı? Senin Engin'in ekibi ile çalışacağını sanıyordum." 
"Oldu o iş. Sizinle çalışacağız. Bir iş daha var takip ettiğim. Onun için geçmiştim, sana da merhaba demek istedim." 
Hülya, sesindeki ciddiyetten gerçekleri söylediğini anlamıştı. Çaylarını içerken iş konuşmaya başladılar. Kemal de dikkatlice notlar alıyordu. Her zaman düzenli biri olmuştu. Notların hatayı en aza indireceğini söyleyerek defteri kapattığında Hülya gülümsüyordu.  
"Neden gülüyorsun?" 
"Hiç değişmemişsin. Hala notlar alıyorsun." 
"Değiştim! Eskiden deftere yazardım, artık koca telefonlar taşıyoruz, ona yazıyorum." 
"Ses kaydı yapsaydın. Bak teknoloji ne kadar gelişti." 
"Denedim ama ben yazılı halini tercih edenlerdenim."  
Kemal gittikten sonra bu gelişmeyi de Murat'a anlatması gerektiğini düşünüp alnını kırıştırdı. Kocasının, eski kocasını kıskandığını biliyordu. Eğer bu görüşmeleri saklamaya kalkarsa daha büyük sorun olacaktı. Bunu düşünmesi bile hataydı. Akşama, hem bu görüşmeyi hem de olası görüşmeleri mutlaka söylemeliydi.  

*****  

"Bak, bu adamın etrafında olmasından hoşlanmıyorum. Tamam, sen bu konuda netsin ama onun aklında başka şeyler olduğunu tahmin etmek zor değil. Uzak dur ondan." 
"İşi ben yapmayacağım. Müşteri seçimi konusunda patrona müdahale edemem. Ayda yılda bir şirkete geldiğinde karşılaşmayız diyemem. Biliyorsun sorunsuz bir boşanmaydı ve Kemal, her karşılaşmamızda aksini düşünmemi gerektirecek bir davranışta bulunmadı. Bizim onunla ilişkimiz sadece iş ilişkisi olur. Bunu biliyorsun." 
"Biliyorum." Sesi inandırıcı değildi. Aksine güvensizliğini olduğu gibi yansıtıyordu. Hülya bu konuda yapacağı bir şey olmadığını bilmenin hüznü ile küçük bir öpücük bıraktı kocasının dudaklarına. "Güzel bir film bulalım. Gülmek istiyorum."  

*****  

Kemal'in şirketle çalışması hakkında yaptıkları konuşma her şeyin başlangıcı olmuştu. Evde eski huzurlu günler mumla aranıyordu. Yeni tehdit mektupları, geliyor, savcılık bir şey yapamıyordu. Mektuplar elden bırakılıyor, büronun girişinde kamera olmadığı için kimin koyduğu anlaşılamıyordu. Yöneticiye kamera takılmasını söylediğinde diğer büroların istemediğini, herkesin kendi katında zaten kamerası olduğunu o yüzden kapı girişine katılmadıklarını söylemişti. Murat, kendi imkanları ile taktırma konusunda izin istemiş, toplantıda karar çıkartılmasını talep etmişti. Toplantı üç ay sonraydı. Lanet ederek odasına girdiğinde her şeyin kendisine ters gittiğine inanmaya başlamıştı.  

Hemen her akşam Kemal geldi mi diye soruyor. Aldığı yanıtlardan sonra genelde de kavga çıkartıyordu. Çoğu geceyi salonda uyuyarak geçirmeye başlamıştı. O kadar bağırıştan sonra karısının yanında uyuyacak yüzü bulamıyordu kendisinde. Oysa Hülya çoğu zaman alttan alıyor, olduğu gibi olayları anlatıyordu. Mesleki tecrübesi karısının yalan söylemediğini anlayacağı kadar fazlaydı. Yine de kavga çıkartması sadece kıskançlıkla açıklanamazdı. Stres de etkendi. 
Adım adım evliliğini çıkmaza sürüklediğini hissediyordu. Hiç yok yere kıskançlık yapıyor, kuaföre bile gitse bunu Kemal'in şirkete gelmesine bağlıyordu. Kendisinden sonra geldiği akşamlar ise komşuların nasıl olup da kapıya dayanmadığını merak ediyordu. Kendisinin sorunun kaynağı olduğunu bilmek de işe yaramıyor, engelleyemediği olaylara devam ediyordu.   

*****  
Nihayet delil ele geçirilmişti. Fakat hakim delilin incelenmesi için davayı ertelemişti. Görüntülerin gerçek olduğunun tespit edilmesi gerektiğini herkes biliyordu. Bilinen bir başka şey ise bu delilin gerçek çıkması halinde sanığın tahliye edileceği idi. Bu da karşı tarafın tehditlerinin artmasına neden olacaktı. Ne yapacağını bilemediği bir sürece girmişti. İnceleme için yine iki ay ertelenmişti dava. İki ay daha bu stresi çekecek miydi? Diğer davaları çoktan sonuçlanmış, yeni dosyalar almıştı. Fakat bu lanet iş bitmek bilmiyordu. Arkadaşlarına ayrı, hüküm giymeden hapiste yatan oğullarına ayrı üzülüyordu.  
İnceleme, itiraz, inceleme... dört ile altı ay arasında bir süreydi bu... Belki bu süre içinde kendisini toparlar ve karısını üzmekten vazgeçerdi. Hülya'nın ne eski neşesi, ne de rengi kalmıştı. Onu kendisinden uzaklaştırmakta çok başarılıydı.  
Zaten kaç zamandır sevişmiyorlardı. Doktorlar bazen ara vermenin hamilelikte etkili bir yöntem olduğunu söylüyorlardı. İşe yarar mıydı acaba? Dün akşamki kavgalarını düşündü. Hediye ya da çiçek ile barışmayacağını bilecek kadar tanıyordu karısını. İçten bir özür gerekiyordu. Bir de seveceği bir hareket.  
Ajandasına baktı. Sekreterini aradı, erken çıkacağını önemli bir şey olursa cebinden ulaşmasını söyledi. Masasını topladı ve en yakın markete gitmek için bürosundan çıktı.  
Asansörden çıktığında posta kutularının önünde bir gencin elindeki zarfı bir kutuya attığını gördü. Kendi bürosunun kutusuydu. Acaba? Hemen kapıdan çıkan genç çocuğun peşinden çıktı. Ne getirdiğine sonra bakardı öncelik onu yakalamaktı. Yan binanın kapısında gördü. Elinde aynı renk ve boyutta onlarca zarf vardı. Yandaki binanın tüm posta kutularına tek tek aynı zarflardan atıyordu.  
"O zarflarda ne var?" 
"Bilmiyorum. Sadece kutulara atıyorum." 
"Bir tane alabilir miyim?" 
"Tabii."  
Tahmin ettiği gibi ürün tanıtım kataloğu idi. İyi ki çocuğu tartaklamaya falan kalkmadan sakin bir tavır sergilemişti. Keşke şu binaya yapılacak şeyler için izin alınması gerekmeseydi. Şimdiye kadar belki de yakalayacaklardı.  
Kendi posta kutusuna kamera taktırmayı o an akıl edebilmiş olması ne büyük hataydı. Küçücük kameralar vardı. Bu işle yarın ilgilenecekti. Bu akşam tüm ilgisini karısına gösterecekti. Markete gitmeli ve Hülya eve dönmeden yemeği hazırlamalıydı.  
İki saat sonra yemekler ve masa hazırdı. Şarap açılmış, havalanmaya bırakılmıştı. Kapıda anahtar sesini duyduğunda hemen hole çıktı. Karısının ne kadar yorgun olduğu yüzünden anlaşılıyordu. Kendisini gördüğü an yerinde sıçramıştı. 
"Korkuttun beni." 
"Özür dilerim." 
"Neden erken geldin? Hasta mısın?" 
"Hayır, üzgünüm." 
"Ne oldu? Bugün davan mı vardı? Kayıp mı ettin?" 
"Hayır, dün karımı yok yere üzdüm. Onu üzmek beni çok üzüyor." Karısının yüzündeki yorgunluğun silinmeye başladığını görüp iki adımda yanına ulaştı. Kollarına alıp küçük bir öpücük kondurdu. "Özür dilerim, gerçekten çok üzgünüm."  
Hülya onun gözlerinden ve sesinden zaten anlamıştı üzüntüsünün büyüklüğünü. Uzatmamak için gülümsedi. "Affedildin. Sanırım bu kokular da özürün bir parçası!" 
Murat, onu kendine çekip sıkı sıkı sarıldı. Sonra yüzünü iki elinin arasına alıp uzun uzun öptü. Aldığı karşılıktan gerçekten affedildiğini anlayıp dudaklarını serbest bıraktı. "Seni seviyorum." 
"Ben de seni seviyorum." 

*****  

Murat, üstünde kişiye özel yazan zarfı eline alırken içinden ne çıkacağını az çok biliyordu. Fakat gördükleri beklediğinin çok çok üstündeydi.  
Karısının dün sabah evden çıkıp işe gidene kadar olan ona yakın fotoğrafı vardı zarfta. Not ise çok basitti... 'YA SEN, YA O" yazılmıştı. Karnına saplanan ağrı ile iki büklüm oldu.  
Sırtından süzülen soğuk terleri hissediyordu. Karısını tehdit ediyorlardı! En sevdiği varlığı nasıl koruyacaktı? Başına koruma dikse bile ona ulaşmak isteyen birisinin mutlaka başaracağını biliyordu. Filmlere romanlara göre yaşanmıyordu böyle sahneler. Karşındaki öldürmeyi kafaya koyduysa kurtuluş pek olası değildi. Elleri titriyor, başı dönüyordu. Sekreterine zorlukla tüm görüşmeleri iptal etmesini, telefon bağlamamasını söyledi. Kapısını kilitledi ve önceki tehdit mektuplarını çekmeceden çıkartıp yazıları karşılaştırdı. Bilgisayardan çıktı alınmıştı. Kağıt ve makine tespitini yapabilirlerdi ama yüzlerce, binlerce satılmış bir yazıcıyı kısa sürede bulmak ne kadar mümkündü? İnternet kafelerden çıktı alınması, ya da birisinden yardım istenmesi de ihtimal dahilindeydi. Kimi neyle suçlayacaktı? Daha önce şikayette bulunduğu savcıya son gelenleri de bildirmesi gerekiyordu. Belki böylece daha ciddiye alınırdı şikayeti. 
Telefonu eline alıp Hülya'yı aradı.  
"Nasılsın hayatım?" 
"Yoğun, sen?" 
"Ben de öyle. Ne zaman çıkacaksın işten?" 
"Akşam altı gibi. Aksi bir şey olmazsa. Niye sordun?" 
"Gelip seni alacağım. Birlikte dönelim bugün." 
"Arabayla gelmiştim." 
"Orada kalsın, yarın da ben bırakırım seni." 
"Murat, neler oluyor? Sen durup dururken böyle şeyler yapmazsın. Kemal mi yine?" 
"Ne olmuş Kemal'e? Orada mı? Geldi mi? Bu adam niye her dakika orada?" 
"Kimse gelmedi. Gelebilir ve gelecek de. Sorun şu an o değil, senin niye böyle davrandığın. Ben kendim gelirim, teşekkür ederim." 
"Gelmemin Kemal ile ilgisi yok. Sen sorunca aklıma geldi inan. O tarafta işim var. Biraz oyalanır, seni çıkışta alırım. Yolu da birlikte alırız diye düşünmüştüm. Radyo dinlemektense seni dinlerim yol boyunca." 
Hülya, son söylenenlere inanmasa da sustu. Uzatmak istemiyordu. Son aylarda inişli çıkışlı ilişkileri yorucu olmaya başlamıştı. Kemal yüzünden yaptıkları kavgaları eski kocası duysa çok gülerdi herhalde. Özel bir ilgisi yoktu ama bunu Murat'ın anlamaması, ısrarla kıskançlık krizleri geçirmesi tahammül sınırlarını zorluyordu.  
"Tamam, işin bitince gel, birlikte dönelim. Hatta evde yemekle de uğraşmayalım. Yer gideriz, olur mu?" 
"Olur tabii. Görüşürüz." Bu akşamı belki kurtarmıştı. Yarın sabahı da belki kurtaracaktı. Ya sonra? Daha fazla düşünmeden savcıya gitmek için yerinden kalktı.  

*****  

Güzel geçen bir akşam, daha güzel geçen bir gece ve keyifle başlayan yeni gün... Murat masasına oturur oturmaz en üstteki kişiye özel zarfı gördü. Tüm neşesi kaçmıştı. Zarftan ikisinin bürodan çıkışı, yemeğe gidişi, lokantada gülerek yedikleri yemek ve eve dönüşleri gibi her hareketlerini gösteren fotoğraflar çıkmıştı. Yine bir not vardı. KORUYAMAZSIN...  
Arkadaşlarına davadan çekileceğini söylemeyi düşündü. Sonra sadece kendisini korumak için birisinin ölümünden sorumlu olan oğulları aklına geldi. 
Elindeki bilgilerle arkadaşlarını yarı yolda bırakamazdı. Karısının korunması için bir yol bulmalıydı. Kendisini koruyacağını düşünüyordu. Ya da en azından korumak için çabalayacaktı.  

*****  

"Ne? Hangi hastane? Nasıl? Durumu iyi mi?" 
Tüm bu soruları telefondaki hemşireye soruyordu. Karısı  kaza yapmıştı. İki araba sıkıştırmış, sonunda kaldırıma çıkarken iki tekerleği patlamış, araç ters dönerek yarısı kaldırım üstünde, diğer yarısı yolda olacak şekilde kalmış, Hülya içinde sıkışmış, ekiplerin müdahalesi ile çıkartılmıştı. Ameliyata alınmıştı. İç kanaması vardı. Daha fazla dinlemeye tahammül edemedi. "Tamam hemşire hanım, yola çıktım bile. Hemen geliyorum." diyerek kapattı telefonu. Tüm vücudu buz kesmişti. Gerçekten yola çıkmıştı ama arabasını kullanacak kadar iyi değildi. Taksi çevirip hastaneyi söyledikten sonra baldızını arayıp durumu bildirdi. Sonu gelmez sorularına bildiği kadarıyla yanıt vermişti. Telefonu kapattıktan sonra gözlerini yumdu.  
Koruyamamıştı. Onların yaptığından emindi. Karısı iyi bir şofördü. Kolay kolay böyle sıkıştırmalarla muhatap olmazdı. Kasıt yoksa elbette. Son gelen tehditlerin bu kadar hızlı işleme konulacağını tahmin etmemişti. Üç gün önce savcıya yeni tehdit yazısını iletmiş, koruma talep etmişti. Henüz koruma kararı çıkmadan karısının kaza haberini almıştı. Gerçekten bir kaza mıydı? Gözlerini açıp savcının numarasını çevirdi. Ona da durumu anlattıktan sonra neler yapılacağını dinleyip, teşekkür etmişti.  
Hastaneye girdiğinde oradaki polislerle konuştu. Kaza yeri raporuna nasılsa ulaşacaktı. Kameralarla da neden olanlara ulaşacaktı. Tabii kameralar çalışıyorsa! Genelde bu tarz adamların her yerde adamları oluyordu ve herkesten önce onlar delilleri yok ediyordu. Hızlı olmak için tüm imkanlarını kullanacaktı. Savcıyı haberdar etmesinin ardında yatan neden de öncelikle buydu.   
Görevlilerden ameliyathanenin yerini öğrendi. Oradaki hemşirelerden ameliyatın henüz bitmediğini, karın bölgesinde kesik olduğunu, hayati tehlikesinin olmadığını, hemen müdahale edildiğini duyduğunda biraz rahatladı. En azından emin ellerdeydi. Kurtulacaktı. Ya sonra? 
Kimsenin bir şey yapamayacağını biliyordu. Hülya'ya bir şey olmasına dayanamazdı. Onu korumanın tek yolunun hayatından çıkartmak olduğunu biliyordu. Karısı olduğu için namlunun ucundaydı. Ayrılık... düşüncesine bile tahammül edemiyordu. Bir iki saatlik küslüklere bire dayanamazken, ayrılık! Yapamayacağını düşünürken ameliyathanenin önünde bir hareketlilik oldu. Bir cerrah daha hızlı bir şekilde ameliyathaneye girdi. Hülya için olmayabileceğini düşünse de içinde bir yerler karısının durumunun söylendiği kadar iyi olmadığını biliyordu.  
Kimse bir şey söylemiyor, soruları birazdan yanıtlarız gibi saçma bir şekilde  geri çeviriyorlardı. Hasta yakını olmanın zorluğunu bilmediklerini düşünerek saçını başını yolacaktı.  
"Murat? Hülya nasıl?" 
Murat, hışımla arkasını döndü. Kemal oradaydı. Nereden duymuş, niye gelmişti? Yanında Hülya'nın şirketinden arkadaşlarını görünce şirkette olduğunu anladı. Sinirlerine hakim olup yanıtladı. "Ameliyatta." 
"Nasıl olmuş kaza?" 
Bildiği kadarıyla yanıtlamıştı. İçinden gelen, yakasından tuttuğu gibi hastaneden atmak olsa da sakince yanıt vermişti. Hülya gibi bir kadını birden çok erkeğin sevmesi karısının suçu değildi. Hülya'nın görmediği ise Kemal'in gözlerinde sönmemiş aşktı. Bunu görmek, korkusunu hissetmek canını yaksa da kızamayacağına karar verdi. Önemli olan Hülya'nın kimi sevdiği idi. Hülya onun karısıydı. Onu seviyordu. Ve şu an onun yüzünden hayata tutunmaya çalışıyordu. Ne acıydı ki Kemal'den boşanmamış olsa, kendisi ile evlenmemiş olsa bunların hiç birini yaşamayacaktı.  
İkilemleri ile boğuşurken akın akın hastaneye gelenlere de kısaca bildiklerini anlatıyordu. Hülya'nın anne ve babası eski ve yeni damadı yan yana görünce şaşırmışlar, onların bu sessiz birlikteliğini anlamaya çalışmışlardı. İş arkadaşlarının çoğu gerçeği bilmediği için durumu yadırgamamıştı. Diğer arkadaşları ise iki erkeğin medeni tavırlarına hayranlıkla bakıyordu.  
Kaza haberinden saatler sonra nihayet ameliyathanenin kapısından yorgun ama iyi haberlerle çıkan doktor herkesi rahatlatmıştı. O geceyi yoğun bakımda geçirecek, ertesi gün aksi bir durum olmazsa normal odaya alınacaktı. O gece kimsenin yapacağı bir şey yoktu, herkes evine gidebilirdi. Tüm o kalabalık bu cümlelerle rahatladı. Doktora teşekkür ettikten sonra yorgun ama gülümseyen yüzlerle bir süre oturdular. Herkes kaza olarak yorumluyordu. Sıkıştıranların genç çocuklar olduğundan, trafikte böyle tiplerin dolu olduğundan konuşuyorlardı.  
Murat, tüm konuşmaları dinliyor, hiç yanıt vermiyordu. O tüm bunların kimin başının altından çıktığını biliyordu. Hülya kendine gelir gelmez ifadesinin alınmasını sağlayacak ve dosyayı mahkemeye taşıyacaktı. Yapabileceği ne varsa yapacaktı.  
Son bilgi, kendine geldiği, bir dakikalık görüşme için kocasını beklediği olmuştu. Murat, hemen hazırlıkları yapıp yanına girdi. Çok solgun gözüküyordu Hülya. Bir an nefesini tuttu, söyleyeceklerinin hepsini yuttu.  
"Çok şükür."  
"İyiyim, sadece kanama olursa diye kontrol altında tutmak için buradayım. Kimseye söyleme." 
"Herkes dışarıda. Haber hızla yayılmış. Annen, baban, arkadaşların, Kemal, hepsi dışarıda." 
"İyi olduğumu söyle onlara. Evlerine gitsinler... Kemal mi? O ne arıyor burada?" 
"Seni merak etmiş."  
Hülya, o halinde bile kocasının sesinden bir şeyler anlamaya çabalıyordu. Kızgın olmadığını anlayıp rahatladı. Şirkete uğramış olmalıydı.  
"Sen de eve git, bu gece iyi uyu, yarın yanımda kalırsın." 
"Bu gece de burada kalacağım." 
"Üzme beni. Git, uyu ve dinlen. Emin ellerdeyim. Koltukta uyuklaman bir işe yaramaz. Gerçekten iyiyim." 
Murat, karısının sözünü dinleyecekti. Doktorlar da aynı şeyi söylemişti. "Tamam, canım. Sen üzülme. Kendini kötü hissedersen hemşireleri çağır. Herkes seni çok seviyor." 
"Sen?" 
Murat, hemen yanıt vermedi. Son saatlerde aklında olanları düşündü. Onları yapabilmek için ortamı hazırlamalıydı. "Ben de" dedi cok fazla duygu içermeyen bir ses tonuyla 


Hülya geceyi rahat geçirmiş, ilaçların etkisi ile hemşirelerin kontrol zamanları hariç uyumuştu. Ağrı kesicilerin etkisi geçmeye başlamış olmalıydı ki artık canı yanıyordu. Murat sabah geleceğini söylemiş olmasına rağmen henüz gelmemişti. Neler düşündüğünü merak ediyordu. Yanından ayrılırken tahmininden daha soğuk kanlı oluşu şimdi şimdi aklına geliyor ve canı sıkılıyordu. Murat böyle biri değildi. Eline iğne batsa hastaneye götürmeye kalkışacak kadar düşkündü Hülya'ya. Gece kalmasına gerek olmadığını söylediğinde rahatlamış mıydı? Düşündü ama bu sonucu destekleyecek bir görüntü gelmedi gözünün önüne.  
Bir saat kadar sonra normal odaya alınmıştı. Hâlâ yoktu kocası. Hemşireye günü teyit ettirdi. Mahkemesi yok diye biliyordu. Uyuya kalmış olmalıydı. O bunları düşünürken kapı açılmış Murat sessizce içeri girmişti. Rengi soluktu. Uzun saatler uykusuz kalmaya alışkın olduğu için bu hali tuhaf geldi Hülya'ya.  
"Uyanığım canım." 
"İyi de gözüküyorsun. Ağrın var mı?" 
"Seruma ağrı kesici ekliyorlar. Eve gidince tüm kaprisi sana yapacağım." 
"İki gün daha kalman gerekiyormuş." 
"Biliyorum. Sen niye geciktin?" 
"Yoğun bakıma sokmuyorlar, odaya alınacağın saati söylemişlerdi. O yüzden önce bir iki işimi hallettim. Yarın da işe gitmeyeceğim." 
"Teşekkür ederim." 
"Teşekkür edilecek bir şey yok. Elbette burada kalacaktım. Dilekçeyi verdim, kaza yerinin kamera görüntülerini araştıracaklar. Bunu yapanları bulacağım. İkimizin arabasına da araç içi kamera taktırıyorum. Hem ön hem arka camdan kayıt yapılacak. Bir daha böyle bir durumda vakit kaybetmeden tepelerine bineceğim." 
"Serserilerin işiydi canım. Hep birilerinden duyardık, bu kez benim başıma geldi. Bulaşmamak için yavaşladım ama ısrarla yanımda kaldılar. Zaten üstüme direksiyonu kırdıktan sonrasını anımsamıyorum. Refleksle hareket ettim galiba." 
"Neyse, düşünüp canımızı sıkmayalım. Annen gelecek birazdan. Ben evden çıkmadan aradı." 
Sonrası tv izleyerek, gazete okuyarak, kitap dergi karıştırarak geçen iki gündü. Bir sürü arkadaşı aramış, çiçek yollamış, ziyarete gelmişti. Kemal de ziyaretçiler arasındaydı. Onu yeniden hastanede gören Murat içindeki sıkıntıyı bastırmaya uğraşmış, ziyaretinin normal olduğuna kendini inandırmıştı.  
Bir hafta sonra hayat normale dönmüştü. Fakat aynı şey özel hayatları için söylenemiyordu. Murat ilgileniyor, konuşuyor ama ameliyat yerine çarparım bahanesi ile misafir odasında uyuyordu. İkinci hafta da aynı şey olunca Hülya kocasının yaptıklarını incelemeye başladı. Eve eskiye oranla daha sık ve daha fazla alkol almış olarak, çoğu zaman gece yarısına doğru geliyordu. Gömleklerinden parfüm kokusu almaya da başlamıştı. Aklına gelenlerden hiç hoşlanmıyordu. Kıskanç bir eş gibi davranmayı düşünmese de artık eskisi kadar içi rahat değildi.  

*****  

"Akşam yemeğe gelecek misin?" 
"Hayır, arkadaşlarla buluşacağım." 
"Tamam." 
Tüm konuşma buydu. Veda bile etmeden kapatmışlardı telefonu. İyice canı sıkılmıştı. Gecenin ikisinde sokak kapısı açılmış, kısa süre sonra da duşun sesini duymuştu. Ertesi sabah gömleği kokladığında yine aynı parfümü duyduğunda içinde bir yerler acımaya başlamıştı. Murat'ın parfümüne karışan bu koku aynı kadına ait olmalıydı.  
Kahvaltı masasında gömleği ve kravatı ile oturan kocasına kısa bir bakış attı. Hayatında hiçbir şeyi sürüncemede bırakmamıştı. İlk evliliğinde de hızlı karar vermiş, noktayı koymuştu. Gerekirse yine aynı şeyi yapacaktı.  
Son bir şans verecekti Murat'a.  
"Bu akşam da dışarıda mısın?" 
"Evet, neden sordun?" 
"Ben de dışarıda olacağım da, o yüzden sordum. Senden sonra gelirsem merak etme diyeceğim ama zaten akşamları evde olup olmadığımı kontrol bile etmiyorsun." 
"Uyandırmak istemiyorum. İyileşmedin daha. O yüzden dışarı çıkmak için acele etme." 
"İyileştim. Dikişlerim alındı, normal hayata dönebileceğim söylendi. Ben de bu akşam dışarı çıkıyorum." 
Murat, kiminle diye sormamak için kendisini tutuyordu. Kemal mi davet etmişti acaba? Kızlarla mı dese, hayır yanıtını alsa sonrasını nasıl getirecekti? Masanın altında istemsizce hareketlenen bacağı sinirlendiğini gösteriyordu. Önce bacağının hareketini durdurdu, ardından sıktığı yumruğu açtı, sonra da sakince, iyi eğlenceler, dedi. Kahvaltısını tamamlamadan kalkmıştı masadan.  
"Görüşürüz." dedi kapıyı arkasından kapatırken. Hülya geçirmek için hareket etmemiş, "Görüşürüz" diye ağzının içinde gevelemişti.  

Gecenin ikisi olmuş, Murat yine sessizce eve girmiş, bu kez yatak odasının kapısını açmış ve yatağın içindeki kabartıyı görünce biraz rahatlamıştı. En azından eve dönmüştü. İyi ama kiminle buluşmuştu? Sorabileceği kimse yoktu. Kendini yemezse bir şekilde Hülya'dan öğreneceğini umuyordu. Duşa girdiğinde gömleği yine kirli sepetini boylamıştı 

"Her akşam kiminle buluşuyorsun Murat?" Hülya, daha fazla kulağının üstüne yatmayacaktı. Elinde tuttuğu gömleği burnuna götürüp kokladı. "Bu koku günlerdir üstüne siniyor. Gittiğiniz yerden sinmiştir diyordum ama artık kendini avutmayacağım. Senden açıklama bekliyorum." 
"Yoğun çalışıyorum, arkadaşlarla bir iki kadeh bir şey içiyorum. Hemen kıskanç kadınlar gibi sorguya çekmeye başladın." 
"Hemen başlamadım. Her gece dışarıda olman normal değil. Kazadan beri de ayrı odalarda yatıyoruz. Bunların hepsi sana normal mi geliyor? Dün kiminle buluştuğumu bile sormadın. Bir sorunumuz var. Bunu ya konuşarak çözeriz ya da konuşmaz, çözümsüz bırakırız." 
"Hülya, işe başladığında normale dönersin. Bu pazartesi başlıyorsun değil mi? Kafanı dağıtırsın. Böyle basit konuşmalar hiç sana uygun değil." 
"Basit konuşma mı? Ben evliliğimizin girdiği bu yolu hiç basit görmüyorum. Hızla uçuruma yaklaşıyoruz, durmazsak düşeceğiz." 
"Kemal'le de böyle mi ayrıldın? Basit, saçma bir tartışma sonrası kapıyı çarpıp çıktın mı?" Murat, sinirli ve yüksek sesle konuşmaya başlamıştı. Aslında istediği bu değil miydi? O zaman niye tersliyordu?  
"Basit ve saçma mı? Murat sen avukatsın, nasıl bu cümleleri kuruyorsun? Açık konuşsana bana." 
"Açıklık mı istiyorsun? Tamam, akşama konuşuruz." 
"Erken mi geleceksin?" 
"Evet, görüşürüz." 
Yine hışımla çıkmıştı evden. Hülya sona gelindiğini anlardı. İkinci kez evlilikte başarısız olmuştu. Bir gece önce sırf programını sorsun, merak etsin diye uydurduğu gece çıkma yalanı bile işe yaramamıştı. Saat bire kadar üstünde kıyafetleri ile beklemişti. Murat ne zaman gelse, ben de yeni geldim diye kandıracaktı ama kocası yine gece ikide gelmişti. Tek fark oda kapısını açıp kendisini kontrol etmiş olmasıydı. Bu hareketle umutlanmış, yanına geleceğini sanmış, kapı sessizce kapanınca tüm umutlarını tüketmişti. Sabah yine kirli gömlekten kadın parfümü alınca artık uzatmaya gerek olmadığını düşünerek o sinirle konuşmuştu.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder