30 Aralık 2017 Cumartesi

Tamirci - Tek Bölüm (Devam 2)

"Siz de haklısınız, eliniz, arabanız ve şimdi de yolun durumu. Fakat başka kötü haberim de var. Buralarda otel yok." 
"Efendim?" 
"Bu semtte otel yok. Az önce bahsettiğim yollardan biri açılmadan otellerin olduğu bir yere ulaşmanız da zor." 
"Bugün tersimden kalktım sanırım."  
"Belli." Mırıldanmıştı ama özellikle duyuracak kadar da yüksek sesle söylemişti.  
"Size de terslik mi yaptım?" Aykut, artık gülümsüyordu. Bu genç kadın eğlendiriyor, rahatlatıyordu kendisini.  
"Pek sayılmaz. Sadece şu an evde anneme yardım ediyor olmamı engellediniz. Buna da üzülmüş gibi yaparak biraz vicdan azabı yaratıyorum." 
"En azından birimiz bugün eğleniyor." 
"Yılın son gününü hep sevmişimdir. Uslanmaz bir hayalperest olarak tüm kötülüklerin eski yılda kalmasını dilediğim bir günü seviyorum." 
"Keşke öyle olsa." 
"Hadi anlatın..." 
"Neyi?" 
"Sizi bu havada bile ailenize götürecek kadar önemli olan olayı. Annenizi, sesini benim duyacağım kadar paniğe sürükleyen korkuyu. Tüm aksiliklerine rağmen yaşadığımıza şükretmemizi engelleyen sorunu... Neyse işte, siz anlatın ben de bu arada işimi bitireyim." 
Aykut, genç kıza bir süre baktı. Ne ara çözmüştü kendisini? Nasıl anlamıştı tüm bunları? Hala sessiz durup şaşkınlıkla baktığı kızın kalçalarını geri itip arabanın kaportasından uzaklaşması yine aklını karıştırmıştı. Soruları bile unutacaktı neredeyse! 
"Kitap gibi okunduğumu bilmiyordum." 
"Doğru bakmak ile ilgili bir durum bu. Makinenin tüm parçalarına bakıp nasıl çalıştığını anlamak için hepsinin bir arada neler yaptığını bilmek lazım. Biz de öyleyiz." 
"Kız kardeşim öldü." Bir anda söylemişti. O kadar hızlı söyledi ki, kendisi bile emin olamadı o cümlenin dökülüp gittiğinden. 
"Ah hayırrr. Çok üzücü bu. Başınız sağ olsun. Yılbaşı için ne kötü bir olay." 
"Aslında tam yılbaşı günü ölmedi. Ama onu bizden alan kaza o gün oldu. Bindiği otobüs takla atmış. Çok fazla yaralı vardı ama ölen o oldu. Bir ay komada kaldı." 
Dilan yaptığı işi çoktan bırakmış hüzünlü gözlerle genç adama bakıyordu. İçinden geleni yapsa çoktan sarılmış, o başını omzuna yatırmış ve üzüntüsüne ortak olmuştu. İçten gelen her zaman yapılamıyordu... 
"Annenizin paniğini anlıyorum. Yola çıkmanıza izin vermiş olması bile büyük olay. Benimki eve kapatmaya kalkabilirdi beni." 
"Benimki de ilk yıllar öyle yapıyordu. Neredeyse işe gitmeme izin vermeyecekti. Terapistler sayesinde çok yol aldı. Kendisi asla bugün evden çıkmaz ve o gün bugün otobüse binmez." 
"Anlamak zor değil." 
"Teşekkürler." Ne çok şey anlatmıştı. Yıllardır yanında çalışan sekreterinin bile bilmediği şeyleri adı Dilan olan, baba işinden anlayan bir makine mühendisi biliyorduOna o günden sonra yaşananları, kendi ruh halini, kaybettiği kardeşi ile olan ilişkilerini anlatmak istiyordu. Onu ne kadar özlediğini, dertleşmek için nasıl aradığını bilmesini istiyordu. İstediği bir şey daha vardı. Zamansız ve münasebetsiz olduğunu bile bile Dilan denen güzel insanı yeniden görmek istiyordu. İstemekle kalmayacak bunu yapacaktı. Tabii hayatında başka biri yoksa. Yoktur diye umarak hareketlerini izlemeye devam etti.  
Dilan, nihayet işini bitirmiş olarak eğildiği yerden doğruldu. Bu süre içinde aklından geçenleri şaşkınlıkla takip ediyordu. Gerçekten yapmak istiyor muydu? Evdekilerin ne tepki vereceğini bilemiyordu. Ya kendisi niye bunu istiyordu, onu biliyor muydu? Adını koyamasa da bir tahmini vardı.  
Kaportayı kapatmadan döndü genç adama, "Çalıştırın." 
"Oldu mu?" Olmasa mıydı? İşi bittiyse bir iki dakika sonra oradan ayrılması gerekecekti. Hiç gitmek istemiyordu. Onunla muhabbet etmek, o soğuk, mekanik yağ kokan yerde bulunmak hoşuna gidiyordu.  
"Öyle umuyorum." Bir yandan gerçekten tamir olmasını istiyordu. Başarısız olmak istemiyordu. Fakat diğer yandan da istediği kabul olmazsa bir daha göremeyeceğini bildiği kişinin gitmesini istemiyordu.  
Aykut, direksiyona geçip arabayı çalıştırdıktan sonra kaloriferden sıcaklığın gelmesini bekledi. Ne yazık ki çok beklemesi gerekmedi. Sıcak hava artan bir şekilde arabanın içine yayılmaya başladı. Kaloriferi kapattığında sıcaklık da kesildi. Her durumda çalıştığından emin olunca yeniden sıcağa aldı. Arabadan inip elini uzattı, biraz kirli olduğu için çekinerek uzatılan eli tüm eli ile kavrayıp sıktı.   
"Ellerinize sağlık, mükemmel olmuş. Borcum ne kadar?" 
"Biraz bekler misiniz?" 
Böyle deyip büro olarak kullanılan kısma geçti. Telefonla babasını aradı. Kısa bir konuşmanın ardından önce su ısıtıcısını, sonra elektrikli ısıtıcıyı kapattı. Çekmeceyi kilitledi, kendi çantasını, diz üstü bilgisayarı ile  için getirdiği dosyalarını toparlayıp masanın bir köşesine yığdı Kalın montu ve parmaksız eldivenleri de giydikten sonra hepsini alıp çıktı. Önce o bölümün kapısını kilitledi. Sonra da genç adama gülümseyip, "Beni eve bırakmanız gerekiyor." dedi.  
Aykut, yüzündeki şaşkın gülümseme ile, "Çok mu borcum var? Babanız tahsilatı evde mi yapacak?" diye sordu.  
"Babamla konuştum; kaza kalkacak gibi değil, yan yolları açmaya başlamamışlar bile, otoban şimdiden kilometrelerce araç dolmuş. Otel yok, pansiyon bile yok. O yüzden bu gece bizde kalabileceğinizi, yarın ailenize gidebileceğinizi söyledi. Ödeşmek için de gelirken bir şeyler alın ama abartmayın dedi." 
Aykut, bir süre ciddi bir yüzle inceledi Dilan'ı. Hayalinde duymuyordu, gerçekten söylemişti bu cümleleri. Arabanın kapısını açıp binmesini istedi.  Neyse ki hediye paketleri bagaj ve arka koltukla sınırlıydı.  
"Dükkânın kapısını kapatmam lazım." 
"Ben hallederim." 
"Elin sarılı." 
"Artık ağrımıyor. Hem diğer elim ne güne duruyor?" 
Dilan, sonunda bindi arabaya. Çoktan ısınmıştı içerisi. Önce arabayı dışarı almıştı Aykut, sonra büyük ve ağır kapıları yavaşça kapatmış, kilitlemişti. Tekrar arabaya bindiğinde "Yolu tarif eder misin?" dedi ve ekledi. "Benim adım Aykut." 
"Dilan." 
"Biliyorum, az önce gençler seslenirken duydum." 
Duymuş ve kendisi söyleyene kadar adı ile hitap etmemişti. Nedense bunu çok ince düşünülmüş bir hareket olarak algılamıştı. Hareketleri de kibardı zaten. Tamam arada süzmüş, beğendiğini belli etmişti ama onlarda bile bir asalet vardı. Ona mı öyle geliyordu acaba? Hiç sanmıyordu.  
Sonra sadece marketi tarif etmek için konuştu Dilan. Sessizlik de güzeldi. Yanında oturan adamdan yayılan koku, varlığının hissettirdiği rahatlık tuhaftı. Annesinin babası ile tanışmasını anlattığı zamanlar söylediklerine benziyordu. Abartıyor muydu? Abartmıyordu. Tam da öyle hissediyordu.   
Yollar gerçekten çok kötüydü. Uzaktan gördükleri küçük marketin önüne araba ile gitmelerine imkan yoktu. Kayan araçlar ara sokaklarda da hasarlı kazalara neden olmuştu. Yol tıkanmıştı.  
"Markete yürümemiz lazım. Ne alınacak?" 
"Aslında babam olur da sevmediğin yemek falan vardır, sevdiğin bir şeyler alalım diye yolladı bizi markete." 
"Hep böyle düşünceli midir?" 
"Evet, onun normal hali bu." 
"Tamam o zaman boşa girip de vakit kaybetmeyelim. Bagajda bir sürü yiyecek malzemesi var. Üç gün annemlerle kalacaktım. Kendi sevdiklerimi doldurmuştum poşetlere." 
"Onlara ayıp olur." 
"Olmaz. Hadi tarif et." Kızın tariflerine göre yol alırken bir yandan da açıklama yapıyordu. "Biraz meyve ve kuru yemiş ile bir iki çeşit alkollü içecek. Ve annemle bir türlü uyuşmayan kahve zevkim için kendi içtiğim markadan bir kutu... " 
Tipi yüzünden hemen her yerde, altındaki çirkinlikleri gözlerden saklayan kar tepecikleri oluşmuştu. Çok uzun zamandır bu kadar yoğun kar yağışı görmemiş şehir için büyük şanstı.   
Dilan, el değmemiş tepeciklerin yumuşak kıvrımlarına bakarak içli bir sesle mırıldandı. "Bugün çok güzel gözüküyor, yarın çamur deryası olacak." 
"Buralar öyle olur. Ben yarın daha da güzel gözükecek bir yerde olacağım. Tabii yollar açılırsa." 
'Keşke açılmasa' diye düşünürken, "Açılır sanırım." diye yanıtladı.  
Eve geldiklerinde on dakikalık yolu yarım saatte aştıklarını rampaların şimdiden çocukların kızak kayma merakı yüzünden buz pistine dönüştüğünü görünce ikisi de yola çıkmamanın çok iyi fikir olduğunda anlaştı.  
"Arabayı yenilerken zor şartlara daha çok uyan bir şey almak lazım." 
"Büyük ciplerden alırsın, dağı taşı da rahat aşar. Bizim sokakların karına bile meydan okur." Sanki bir daha o sokaklara gelecekti de karları aşması kalmıştı! Hangi kafa ile saçmalıyordu acaba? 
Aykut, genç kadının söylediklerini ciddi olarak düşünürken bagajdan sepeti almak için arkaya geçti. Dilan da yanında duruyordu.  Tipi biraz hafiflemişti.  
"Bu paketler hediye mi?" 
"Sayılır." 
"Ne demek o? Yüzlerce küçük paket var orada. Arka koltukta da vardı bunlardan." 
"Onlar annemin, kız kardeşim adına her sene çocuk esirgemeye götürdüğü hediyeler." 
"Noel Anne, öyle mi?" 
"Öyle de denebilir. Özellikle yılbaşından sonra götürüyor. Çocukların olmayan kişilere inanmak yerine birilerinin onları düşündüğünü bilmesini istiyor. Fazla gerçekçi bir yaklaşım ama sonuçta o eski bir eğitimci." 
"Annemle iyi anlaşırmış. O da emekli öğretmen. Benzer düşüncelerle büyüttü bizi." 
"Anlaşırlar o zaman." 
Biri sadece ihtimal dahilinde bir cümle kurmuş, diğeri onaylamıştı. İkisinin de o cümlelerden sonra akılları karışmıştı. Bagajın önünde birbirlerine bakıp ne diyeceklerini bilemeden durdular. Kar saçlarına, kirpiklerine ve dudaklarına takıldıkça ikisinin de bakışları hemen eriyen kar taneciklerini izliyordu. Dilan ortamı dağıtmazsa pot üstüne pot kıracağını görüp hızlıca konuştu. Üstelik o bakışlar yüzünden içinden alevler çıkarken yalan söyledi. "Hadi çıkalım yukarı. Çok üşüdüm." 

Annesi ile kapıda, babası ile oturma odası olarak kullanılan sıcak samimi döşenmiş odada tanıştı. Orta yaşlı adamın battaniye altında oturuyor olması Aykut'u düşündürdü.  
"Rahatsız ediyorum sizi. Eğer ben geldim diye oturduysanız yine uzanın, dinlenin." 
"Dünden beri yatıyorum. Biraz oturur sonra yine uzanırım, siz de rahat edin." 
"Davetiniz için çok teşekkür ederim. Hava düzelirse ya da yollar açılırsa daha fazla rahatsız etmem, yola çıkarım." 
"Rahatsız etmezsiniz. Bu sene kızlarla damatlar yok. En azından bir misafirimiz olur. Çekinmeyin." 
Davetlerine teşekkür ettikten sonra ikram edilen çayı aldı, ortamın ve tanışma şeklinin tuhaflığına rağmen bir süre sonra oluşan doğal muhabbetten keyif aldığını fark etti.  
Baba kızın arabadaki sorunu konuşurken sadece kendilerine has bir dil kullanmasından çok hoşlanmıştı. Annesi gerçekten kendi annesine benziyordu. Uzun zamandır yılbaşı masasına oturmamıştı. Başlarda kardeşinin anısına ihanet ediyormuş gibi hissetmişti. Sonra o masadakilerin de çılgın eğlence yerine yeni yılı huzurlu bir ortamda karşıladığını görüp rahatladı. Ne kendisi ne de Dilan, ölen kardeşi hakkında konuşmadan, gecenin güzel geçmesine olanak sağlamış, huzuru iliklerinde hissetmişti 
Bir süre sonra o akşam için çeşidi bol tutulmuş masanın üstünde pek bir şey kalmamıştı. Saat on ikiyi vurduğunda önce evdeki dört kişi birbirini yeni yıl için kutladı. Daha sonra Aykut, ailesini arayıp o akşamın nasıl geçtiğini anlattı. Ertesi gün geleceğini söyledi. Dilan'ı da götürmeyi istese de henüz çok erkendi.  
Konuşurken fark etmeden Dilan'ı izlemeye başlamıştı. Her hareketi her mimiği keyif veriyordu. Annesi ile bir şey konuşuyor, ara ara gülüyordu. Annesi babası ile konuşmaya başladığında ise kısa bir bakış atmıştı Aykut'tan tarafa. Onun da kendisine baktığını görünce hızlıca kafasını çevirmiş, az sonra kendi yaptığı harekete gülerek yeniden bakmıştı genç adama. Aykut onun bu hareketlerini gülerek izliyordu. Yeniden bakışı ile gülümsemesi daha da yayılmıştı yüzüne.  

Dilan, masa toplamaya kalkan annesine oturmasını söyledikten sonra tabakları toplayıp mutfağa yöneldiğinde Aykut fırsatı kaçırmadı. Kirli bardakları topladığı gibi peşinden gitti. Genç kızın bulaşıkları makineye yerleştirmesini izledi. Ellerini yıkayan Dilan onun kendisini izlemesinden doğan heyecanla ne yapacağını bilmez şekilde etrafına bakıyordu. Aykut, duygularının çok farklı olmadığını anladığı için biraz daha rahatlamıştı. Evlerinde misafir olduğu için yapacağı hareketlerin rahatsız edici olmamasına gayret ediyorduÖnce bu akşamki davet için teşekkür etti.  
"Önemli bir şey değil." 
"Önemli, beni tanımıyorsun ama evine davet ediyorsun." 
"Tipik Türk misafirperverliği diyelim." 
"Yani, bugün o dükkânda kim olsa evine davet eder miydin?" 
Dilan bir süre sustu. Evet dese yalan olacağını biliyordu. Hayır dese neden diye sorulsa yanıt veremeyecekti. Yine de doğruyu söyledi.  
"Hayır, elbette etmezdim." 
Ve beklediği soru geldi. 
"Neden beni davet ettin?" 
Gerçekten niye böyle bir harekette bulunmuştu? Babası, tanımıyoruz niye davet edelim dediğinde ona verdiği yanıtı anımsadı.  
"Güvenilir birisin." 
"Nasıl anladın?" 
"Bilmiyorum. Belki annenle konuştuğunda, belki de kardeşini anlattığında." 
"Yanıltmayacağımı umarım... Şey... bugün için teşekkür etmek isterim." 
"Az önce ettin ya." 
"Öyle değilözel bir teşekkür. Üç ocağa kadar ailemle birlikteyimAslında daha önce görmek isteyeceğimi biliyorum ama yine de sana üç gün süre vereceğimSen de beni görmek istersen o günün akşamı uğrar alırım, yemeğe gideriz. Umarım istersin." 
"Bu akşamın telafisi için mi?" 
"Elbette ki hayır. Seni tanımak istiyorum." 
"O zaman tamam, üçünde şimdilik bir işim yok."  
"İş çıkarsa da iptal et. Zaten üç gün sonra görüşeceğiz, daha da uzamasın, tamam mı?" 
Dilan genç adamın merakla bekleyen yüzüne baktı. Orada gördüğü şeylerden hoşlanmıştı. Yüzünde yumuşak bir gülümseme ile yanıt verdi"Tamam. Aksilik olursa ararım elbette. 
"Tüm aksilikleri sabahtan beri ben yaşadım. Başka olmasın." 
"Hâlâ bugünün kötü olduğunu düşünüyor musun?" 
"Artık düşünmüyorum. Hepsi bu ana hazırlıkmış." 
"Hangi ana?" 
"Az sonra yapacağım ve seni kızdırmayı göze alacağım ana." 
"Kızacağım bir şey mi?" 
"Umarım kızmazsın. Çünkü ileride 'ilk yılbaşımızda öpemedim bile' demek istemiyorum." 
Önce şaşkınlıkla, sonra gülümseyerek bakan Dilan en sonunda kaçamak bakışlarını mutfak kapısına yöneltti. Öpüşürken yakalanmaktan korktuğunu anlayan Aykut, tüy gibi bir öpücük bıraktı dudaklarına. Sadece iki üç saniye süren öpüşmek denmeyecek bir öpücük. İçinde hissettikleri sayesinde sonra acısını çıkartacağından emin olduğu heyecanla genç kadının yüzüne baktı. "Çok kötü başlayan günümün bu kadar güzel biteceğini asla düşünemezdim. Yeni yılımız kutlu olsun." 
"Yeni yılımız kutlu olsun." 


İki genç mutfakta yeni yıla yeni bir başlangıç yaparken odada konuşan anne babayı duymuyordu. Dilan'ın babası, yanında oturan eşinin elini iki elinin arasına aldı. Hafif hafif okşarken kısık sesle konuşmaya başladı.  
"Sen araban bozuldu diye benim dükkânıma gelmiştin ya..." 
"Evet?" 
"Hani bir yıl sonra ben sana evlenme teklif etmiştim..." 
"Eee?" 
"Sonra da oğlum olursa ona da işi öğreteceğim, o da gün gelecek, seveceği kıza benim gibi dükkânda ilk görüşte aşık olacak, demiştim..." 
"Eh, üç kızın oldu. Ne demek istiyorsun?" 
"Bu yaştan sonra dördüncüyü yapmayacağımıza göre, kızımıza dükkânda ilk görüşte aşık olan damat ile idare ederiz, diyecektim." 


İki yıl sonra 

"Anne, gelebilmenize sevindim." Aykut gerçekten sevinmişti. Çünkü annesi ilk kez yılın son günü evden çıkmıştı. Üstelik yüzünde korkudan eser yoktu. Aksine tüm yüzünde muhteşem bir gülümseme ile oğluna bakıyordu.  
"Torunumlarımdan başka hiçbir güç beni bu tarihte arabaya bindiremezdi. Nerede benim güzel gelinim?" 
Dilan, yatakta gülümseyerek yarı yatar pozisyonda bekliyordu kayınvalidesini. Yaşlı kadın iki yanağından tutup kocaman birer öpücük bıraktıktan sonra dünürlerinin yanına gidip kucaklaştı.  
Aykut, annesinin tüm sorunları geride bıraktığını, biri kız biri erkek torunlarının doğumu ile yeni bir hayata başlayacağını biliyordu. İki yıl önce tam da bugün kendi hayatı da tamamen değişmişti.  
Dilan'ların evinde kaldığı, onu ilk kez öptüğü, sabaha kadar düşünmekten uyuyamadığı o gecenin sabahında biliyordu bugünlerin geleceğini. İlk çalıntı küçük öpücüğün acısını çıkartırcasına öptü karısını. Neyse ki o sırada hemşire ikizleri getirmiş tüm büyüklerin ilgisi onlara dönmüştü. 
Heyecanla bekleyen kayınpederine bakıp kendi heyecanını gizlemeye çalışın bir sesle, "Baba, o hep beklediğin çırak geliyor sanırım." dediğinde yaşlı adamın yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. 
"Ben şimdiden dükkânı büyütüp yer açmalıyım." 
"Neye yer açacaksın?" 
"Eğer, kızın da annesine benzerse iki çırağım olacak, elbette onlara yer açacağım." 

SON 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder